Özet
Tarih: Eylül 2015
Amaç: Tatil
Favori Faaliyet: Yüzme
Favori Görülecek Yer:
Çarşı
Favori Gidilecek Mekan:
Paprika
Muğla’nın Marmaris ilçesine bağlı şirin bir köy olan
Selimiye, 2015 Eylül ayının ilk haftasında Palamutbükü’nden Akyaka’ya uzanan
tatil rotamızdaki uğrak noktalarımızdan biri. Bu rotada iki uğrak noktamız var
ki özellikle Bördübet kendinden söz edilmeyi hakediyor. Daha önceden
adını duyduğumuz Bördübet’in tabelası yolda karşımıza çıkınca sapmadan
edemiyoruz.
Yol bir hayli bozuk, ancak yemyeşil ve dönemeçlerde kimi
zaman maviyle buluşturuyor bizi.
Sonunda karşımıza öyle güzel bir koy çıkıyor ki yolun tüm meşakkatini
unutuyoruz.
Deniz
tertemiz, etrafı orman, kuş ve böcek seslerinden başka ses yok. Kamp kurmak
isteyenler için güzel olabilir.
Diğer
uğrak noktamız ise Muğla Marmaris yolunda bulunan Kızkumu.
Denizin
ortasında bir yol oluşmuş burada, su en fazla dizlerinize kadar çıkıyor, boydan
boya yürümek mümkün. Çeşitli rivayetlere konu olmuş Kızkumu’nun ziyaretçisi de
oldukça fazla.
Kızkumu ve Bördübet’in ardından akşamüzeri varıyoruz
Selimiye’ye. Rezervasyon yaptırmadan gittiğimiz köyde sorun yaşamadan
konaklayacağımız yeri ayarlıyoruz. Kıyı Hotel biraz aceleyle ayarlamamıza
rağmen beklentimizi fazlasıyla karşılıyor.
Selimiye’de planladığımız üzere tek gece kalıyor ve
kahvaltı dahil 250 TL civarı ödüyoruz. Otelin şirin bir bahçesi ve küçük bir
plajı bulunuyor. Plaj ufak taşlı, akşamüzeri girdiğimiz deniz çarşaf gibi sakin
ve suyun sıcaklığı çok hoş. Ufak balıklar ayaklarınızın dibinde dolaşıyor ve
kıyıda ayakta duracak olursanız bacaklarınızı dişlemeye başlıyorlar.
Akşama balık yemek istediğimizi söylüyoruz. Otelin önerisi
Lagos. Bizim için güzel bir balık ayarlayacakları sözünü aldıktan sonra
Selimiye’de ufak bir akşam turuna çıkıyoruz. Otel, daha hareketli olan çarşıya
10 dakika yürüme mesafesinde. Çarşı beklemediğimiz kadar ışıl ışıl, kıyıya
atılan masalar insan dolu. Dönüşte sahilden yürüyelim diyoruz, ancak bu pek
mümkün değil. Zaman zaman evlerin ve mekanların bahçelerine girmek zorunda kalıyoruz.
Yürüyüş için serbest bir sahil şeridi bulunmuyor. Bunu bir eksiklik olarak not
edelim.
Otele dönüp, deniz kıyısında bir masaya oturuyoruz,
balığımız da ızgaraya konuyor. Makul bir sürede, kararında pişmiş, tazecik ve
biraz yağlı bembeyaz etiyle yaklaşık 2 kiloluk bir Lagos, güzel bir salata
eşliğinde bizlerle. Yaklaşık 150 TL ödediğimiz balıktan bir hayli memnun
kalıyoruz. Biraz hamak keyfinin ardından günü bitiriyoruz.
Ertesi sabah deniz yine durgun ve berrak. Güzel bir serpme
kahvaltı yapıyoruz. Selimiye’den ayrılma vakti geliyor. Losta Tatlısı yemek
gerek diye okumuştuk gelirken. Çarşıya gidiyoruz. Paprika’nın önündeki menüye
ilişiyor gözümüz, çeşit çeşit limonata. Lavantalı limonata alıyoruz, mekan çok
şirin ancak vakit nakittir hem tatlıyla da iyi gider deyip limonatayı alıp
Meşhur Losta Tatlıcısına geçiyoruz. Losta tatlısı, bir çeşit baklava ama
baklavaya göre çok hafif. İncecik bir yufkası var, içinde de keçi peyniri.
Yanında limonata doğru tercih.
Losta tatlısı, Selimiye’ye kadar gitmişken denenmesi
gereken lezzetlerden, lavantalı limonatayı özellikle tavsiye ediyoruz. Yemek
için oteli tercih ettik ancak çarşıda da çok çeşitli mekanlar bulunmakta,
aradığınız lezzeti bulmakta zorlanmayacaksınız.
Bu kısa Selimiye gezisinden hafızalara kazınan ilk kez
yediğimiz enfes Lagosumuz, içimizi ferahlatan mis kokan lavantalı limonata,
kulaçlarımızla incitmekten çekindiğimiz tertemiz deniz oluyor.
M & A 03/09/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder